Ana Sayfa
SINIRSIZ MÜZİK(yeni)
Ziyaretçi Defteri
Filmler
Slumdog Millionaire
Yalanlar Üstüne
Beterböcek
La Finestra Di Fronte
Issız Adam
Arog
Üc Maymun
Temmuzda
Çalıntı Gözler
Osmanlı Cumhuriyeti
Mayıs Sıkıntısı
Beynelmilel
Kasaba
Jumanji
Uzak
Recep İvedik
16. Blok
Aşk Tutulması
Jeux D'enfants
Raydan Çıkanlar
Turist Ömer
Sexyboys
Eski Türk Filmleri
Diğer Filmler
Stand Up Şovlar
Ata Demirer
Beyaz Show
Cem Yılmaz 2008
Cem Yılmaz Askerde
Cem Yılmaz Varmısın Yokmusun
Şahan
Müzik
Amy Lee
Bon Jovi
Bulutsuzluk Özlemi
Cem Adrian
Coheed And Cambria
Hayko Cepkin
Mattafix
Soprano
Zakkum
Türkçe Rap
Abluka Alarm
A.K.O
A.P.O
Cash Flow
Cartel
Ceza
Diyar Pala
Sagopa
Komik
Komik Yazılar
Googleda Arananlar
Fıkralar
İlginç Bilgiler
Tiyatro
Artiz Mektebi
Mucizeler Komedisi
Ayıp Ettik
Belgesel
İran İran Olunca
Osmanlı Sultanları
Dünya Yeni Bir Osmanlıya Muhtac
Fatih Sultan Mehmet
İstiklal Marşı
Deniz Gezmiş
Köy Enstitüleri
Sivas Katliamı
Muhtesem Avcılar
Türk Pornosu
Atilla İlhan
Aşk
Oku İzle Öğren
Google Earth
Big Ben
Fotomontaj
Marmaris
İstediğin Msn Adresi
Eurovision
Oyunlar
Satranç
Haberler
Gündem
Hava Durumu
Son Depremler
Günlük Burç
Yararlı Linkler
Dinleme
Radyo
Şiir
ekle

Fıkralar
Başçavuş Albayı tutuklayacakmış

Albay, binbaşıya: -Yarın güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir şey değildir. Erleri talim elbiseleri ile talim meydanına getirin de olayı görsünler. Ben de orada bulunup kendilerine gerekli bilgiyi vereceğim. Şayet yağmur yağarsa, tabii bir şey göremeyiz. O zaman erleri, üstü kapalı talimgaha götürürsün. Binbaşı, yüzbaşıya: -Albayın emri ile yarın sabah saat dokuzda güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir olay değildir. Şayet hava kapalı olursa bir şey görülemeyecektir. Bu durumda tutulma, kapalı talimgahta gerekli talim elbisesiyle yapılacaktır. Yüzbaşı, teğmene: -Albayın emri ile yarın sabah dokuzda talim elbisesi ile güneş tutulmasının açılış merasimi yapılacaktır. Şayet yağmur yağarsa ki bu durum pek görülen bir olay değildir, Albay kapalı talimgahta gerekli bilgiyi verecektir. Teğmen, başçavuşa: -Yarın sabah dokuzda hava güzel olursa, talim kıyafeti ile albay tutulacak. Kapalı talimgahta yağmur yağarsa, alayın meydanında manevra yapılacak. Çünkü bu her zaman görülen bir olay değildir. Basçavuş, askere: -Yarın sabah saat dokuzda kapalı talimgahta Albayı tutacağız. Sabah hepiniz talim teçhizat ile hazır olun. Askerler kendi aralarında: -Yarın sabah bizim başçavus Albayı tutuklayacakmış. 




Anneniz Ne diyor?

Çok genç bir İngiliz subayı, general olan babasının yanında yaverdi, yaşlı bir albaya emri iletmekle görevlendirildi: - "Babam birliğinizi şu karşıki tepenin yamaçlarına çekmenizi söylüyor, efendim" dedi. Yüzü moraran albay da şöyle dedi: -Demek öyle söylüyor!Peki anneniz ne diyor?! 



Tek ben miyim?

Manevra varmış. Mehmet elde tüfek yerde yatıyormuş. Komutan gelip sormuş: -Düşman önden gelirse ne yaparsın? Mehmet cevaplamış. Şu yandan, bu yandan, arkadan gelirse diye; tekrar tekrar sormuş komutan. Mehmet bunları da cevaplamış. Komutan en sonunda: - "Ya düşman tepeden gelirse?" deyince; - "Bu memleketin tek askeri ben miyim komutanım?" 





İçki Öldürür

Albay askerlerin içki içmelerine engel olmak için kantinin duvarına bir yazı asmıştır. Yazıda: -İçki öldürür, diye yazıyordur. Ertesi gün oradan geçen albay ne görsün?Biri yazının altına şunları ilave etmemiş mi: -Askerler ölmez! 





Neresinden

Kore'de Türk Tugayından iki Anadolulu asker biraz gezmek için firar ederler. Şehirde bir aşağı bir yukarı dolaşırken inzibat subayı bunları yakalar ve sorar: - "Hani sizin izin kağıtlarınız?" Erler subayı atlatırız umuduyla: - "Biz Amerikalıyız..." diye cevap verirler. Subay durumu anlar, ama hiç bozuntuya vermez: - "Amerika'nın neresindensiniz?" diye sorunca: - "İçindenik kumandanım!" diye yanıt verirler... 





Mehteran

Bir gün Cennet'in kapıları şiddetle vurulmuş: - Güm Güm Güm !! İçeriden seslenmişler: - Kim o? Dışarıdan gök gürültüsü gibi bir ses: - Biz Istanbul'u fetheden Fatih'in yiğitleriyiz! İçeriden hoş geldiniz diyerek kapılar ardına kadar açılmış ve yiğitleri içeriye buyur etmişler. Her şey çok güzel gidiyormuş. Ta ki, 40 yıl geçinceye kadar. Bir gün kapılar yine şiddetle çalınmış: - Güm Güm Güm !!! İçeriden sormuşlar: - Kim o? Dışarıdan gök gürültüsü gibi bir ses: - Biz İstanbul'u fetheden Fatih'in yiğitleriyiz! İçeriden hemen cevaplamışlar: - Onlar 40 yıl önce geldi! Dışarıdan yine ses gelmiş: - Biz mehter takımıyız, ancak geldik! 









El bombası

Askeri hastanede yatan Temel ve arkadaşlarının cinsel organları kopmuş. Sebebini soranlara Temel anlatıyor: - "El pombasu talimu yapayuduk, pimi çektuktan sonra ona kadar sayup atmamuz emredildi, piz de parmaklarumuzla saymaya paşladuk, pir, içi, uç, tört, peş, öpür ele geçmek için pompalaru apuş arasına koyalum tedük, alti, yeti, seçiz, tokuz...Bummm!!" 





30 senelik kaptan

Bir savaş gemisi karanlık ve sisli bir gecede yol alıyormuş. Derken kaptan köşkündeki komutan tam karşıda ve uzakta üzerlerine doğru gelen bir ışık farketmiş. Hemen karşı tarafa sinyal göndererek şu mesajı geçmiş: - "Derhal rotanızı 30 derece doğuya çeviriniz." Karşıdan anında cevap gelmiş: - "Sen rotanı 30 derece batıya çevir!" Komutan şaşırmış, biraz da sinirlenmiş, mesajı tekrarlamış: - "Rotanı derhal 30 derece doğuya çevir, emrediyorum!" Karşıdan cevap: - "Asıl sen rotanı 30 derece batıya çevireceksin!" Komutan öfkeden küplere binmiş, bir mesaj daha yollamış: - "Ben 30 yıllık kaptanım, sana son kez emrediyorum, rotanı 30 derece doğuya çevir!" Cevap: - "Sen 30 senelik kaptansan ben de 20 senelik denizciyim, sen rotanı 30 derece batıya çevir!" Komutan, o kadar sinirlenmiş ki, hemen mürettebata bütün topları ateşe hazır hale getirmelerini emretmiş ve son kez bir mesaj göndermiş: - "Burası bir savaş gemisi, derhal rotanı 30 derece batıya çevirmezsen ateşe başlayacağız" Karşıdan cevap gelmiş: - "Burası da bir deniz feneri.. Sen rotanı bir an önce 30 derece doğuya çevirmezsen birazdan kayalara çarpacaksın" 







Hangisi daha salak?

İki general bir kafede oturup konuşuyorlarmış. İçkinin de etkisiyle generalin biri "benim bir erim var çok salak", demiş. Diğeriyse "hayır, benim bir erim var o daha da salaktır", demiş. Tartışma çok büyümeden kimin askerinin daha salak olduğunu anlamak için yarışma gibi bir şey yapmaya karar vermişler. İlk general askerini yanına çağırıp "oğlum, git bana şu 5000 lirayla bir Mercedes al gel" demiş. İkinci general de askerini çağırıp "git bak ben ordu evinde miyim?" demiş. İki asker yolda karşılaşmışlar. İlki "ya benim general çok salak. Bu günün pazar olduğunu bildiği halde beni araba aldırmaya gönderdi" demiş. İkincisiyse "benim general daha salak. Yanında telefon dururken, beni ordu evine gönderdi" demiş... 







Kaçmaya çalışıyor

İkinci dünya savaşı sırasında bir İngiliz Almanya üzerinde düşürülür. Almanlar bunu esir alırlar fakat İngiliz'in bir bacağı ve iki kolu kangren olmuştur. Almanlar ilk önce bacağı keserler ve İngiliz Almanlardan bu bacağı ana vatanı olan İngiltere'ye atmalarını ister. Almanlar da atar. Sonra İngiliz'in kolu kesilir, İngiliz yine aynı dilekte bulunur ve Almanlar da yerine getirir. Bu sefer de Almanlar öteki kolu keserler. İngiliz her zamanki gibi Almanlar'dan kolu anavatanına atmalarını ister fakat Almanlar " OLMAZ!" derler, İngiliz nedenini sorunca şöyle cevaplarlar: "SEN GALİBA KAÇMAYA ÇALIŞIYORSUN!" 







Kamuflaj

Askerde kamuflaj yarışması vardır. Herkes çuvallara girecek, komutan gelip tekme atacak; onlar da hayvan sesleri çıkaracaklardır; komutan da beğenirse onaylayacaktır. Komutan birinci çuvala vurur. "Hav hav hav", komutan "aferin" der, "köpek çuvalı". İkinci çuvala vurur, "miyav miyav". Komutan gene beğenir. Böyle on onbeş çuval gezer... Hepsi çok iyi taklit yapıyorlardır. En son çuvala vurur ses yok. Daha sert vurur gene ses yok, tekme, tokat, tahta, tüfek, ses yok. Askerlere emir verir iyicene tekmeleyin diye. Çuvaldan kan sızmaya başlıyor. Beş dakika sonra da ince, bitkin bir ses: - "Patateeeeeees.." 





Boynuzlarından tutarım

Güney Amerikalı bir subayla bir er konuşuyorlar: - "Savaşta bir düşmana rastlarsan ne yaparsın?" - "Vururum." - "Doğru, peki bir düşman bölüğüne rastlarsan ne yaparsın?" - "Vururum" - "Olmadı. Koşup karargaha haber verirsin. Peki savaş meydanında bir inek görürsen ne yaparsın?" - "Vururum." - "Olmadı." - "Koşup karargaha haber veririm." - "Yine olmadı. Boynuzlarından tutup karargaha sürüklersin. Şimdi beni görürsen ne yapacağını söyle.." - "Vururum." - "Olur mu canım. Ben senin komutanınım." - "Döner karargaha haber veririm." - "Yahu ben düşman bölüğü değilim ki." - "Hah tamam. Boynuzlarından tutup karargaha sürüklerim..." 









Kim kırdı..

Yıllar önce İngiltere'de erler şemsiye kullanmazmış. Şemsiye taşıma hakkı sadece subaylara tanınıyormuş. O yıllarda bir gün genç teğmenlerden biri, koltuğunun altında bir şemsiye ile hızlı hızlı yürüyen eri görünce, beyninden vurulmuşa dönmüş. Eri çağırarak: - "Bu ne küstahlık", demiş. Ve şemsiyeyi aldığı gibi dizinde iki parça etmiş. - "Bu sana bir ders olsun, bir daha böyle küstahlıklar yapma!" Neye uğradığını anlamayan er: - "Başüstüne", diyerek selamı çakmış ve şöyle sormuş: - "Teğmenim, beni az önce evine yollayan general şemsiyesini istediğinde kim kırdı diyeyim?" 





Bana gelişi 8.30

II. Dünya Savaşı sırasında Rus orduları geri çekiliyormuş... Ve Rus generali durumu kurtarmak için askerleri teşvik etmeye karar vermiş. Getirilen her ölü Nazi için 10 ruble vaad etmiş. Çatışmalardan sonra kimi 1, kimi 3 ceset getirmiş ve paralarını nakit olarak almışlar. Bir ara bir Yahudi asker, bir vagonu sürükleyerek getirmiş. Vagonun kapısını açmış, içerisi ceset doluymuş. General bunu görünce şaşırmış ve askeri kenara çekerek şöyle demiş: - "Asker, anlarsın ya bütçemiz zayıf, haydi ben sana ceset başı 7.50 ruble vereyim. Asker: - "Olmaz", demiş, "Zaten bana geliş fiyatı 8.30 ruble." 







Kereste uzmanı

Askerin biri bir bakışta herkesin boyunun ölçüsünü tam olarak doğru söylüyormuş ve arkadaşları buna çok şaşırıyorlarmış. Bir gün bunu komutana da götürmüşler ve olan biteni anlatmışlar. Komutan inanmamış... - "Söyle bakalım benim boyumun ölçüsü kaç?", demiş. Asker aşağıdan yukarıya komutanı süzmüş ve "1.75 efendim", demiş. Komutan: - "Doğru.. Hayret, nasıl bildin?" demiş. Asker "Bilirim tabi efendim, ben kereste uzmanıyım.." 







Gariban Mehmet

Teskere zamanı yaklaşmıştır. Aynı tertip askerlerden bazıları oturup bir karar alırlar. Bir daha saf asker Mehmet'e ayak işleri yaptırmayacaklardır. Kararı Mehmet'e açıklarlar. Bu habere çok sevinen Mehmet yine de doğrulatmak için tek tek sorar: - "Sen Ali, ayakkabılarını bana boyattırmayacaksın değil mi?" - "Evet." - "Sen Osman, benim sigaralarımdan otlanmayacaksın değil mi?" - "Otlanmayacağım." - "Sen Hasan, çoraplarını bana yıkattırmayacaksın değil mi?" - "Yıkattırmayacağım." Herkesten gerekli yanıtı alan Mehmet: - "İyi, ben de bundan sonra karavanaların içine işemiyeceğim.." 









Canım de

Mehmet askere gitmeden 1 gün önce geneleve gitmiş. Şans bu ya Mehmet'e bel soğukluğu bulaşmış. Acemilere kolay kolay hastane sevki olmaz ya; durumun vahameti üzerine bizimkini askeri hastanenin üroloji (bevliye) polikliniğine sevketmişler. Sırası gelen Mehmet tabip binbaşıya şikayetini arzetmiş: - "Komutanım; aciiiy, sızliyyy, ve yaniyyyy.. Akınti de geliyy..." Doktor Mehmet'in aleti alıp evirip çevirerek muayene ederken telefon çalmış. Binbaşı 1-2 dakika telefonla görüşmüş. Unutmuş tabii ve Mehmet'e dönüp şikayetini tekrar sormuş. Mehmet huşu içinde: - "Memet deme komutanııım, canım deee, canım dee.."







Aşağı attım

Bir general, komşu ülkeden gelen konuk generale hem hava atmak, hem de erlerinin kendisine ve vatanına bağlılıklarını göstermek için, üç erini ve karılarını yanına çağırır. Erlere birer kurusıkı tabanca verir. Onları yan odaya alır ve karılarını öldürmelerini ister. Konuk generale "şimdi bakınız erlerimiz nasıl itaatkar ve vatansever", der. Erler teker teker içeri girerler. Birinci er karısından özür dileyip tüm şarjörü boşaltır. Tabii karısı ölmez, kurşunlar kurusıkıdır. İkincide de aynı şey olur. Genaralin gözleri yaşarmıştır. En son giren erin ardından, iki general kurşun seslerini dinlerken, "dan dan dan dan dan dan... şangırrrr", diye bir ses duyarlar. İşini bitirip çıkan ere merakla sorarlar, "neydi o şangırrr sesi?" diye. Er yanıtlar: - "Komutanım bana kurusıkı kurşun vermişsiniz, karım ölmeyince bende tuttum camdan aşağı attım."







Hiç asker çıktı mı?

Acemi er, levazım başçavuşuna yakınıyormuş: - "Başçavuşum, bize yemekte ördek böreği verdiler. Yemin ederim ki, içinde bir gram bile ördek eti yoktu." - "O halde? diye yanıtlamış başçavuş. "Sen hiç asker bisküvisi yedin mi?" - "Şey...yani evet, başçavuşum." - "İçinden hiç asker çıktı mı ulan!"


www.jekoben.com
32888 ziyaretçi (65101 klik) sitemizi ziyaret etti
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol